NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
هِشَامُ بْنُ
خَالِدٍ
أَبُو
مَرْوَانَ
وَابْنُ
الْمُصَفَّى
قَالَا
حَدَّثَنَا
بَقِيَّةُ
عَنْ ابْنِ
ثَوْبَانَ
عَنْ أَبِيهِ
يُرَدُّ
إِلَى
مَكْحُولٍ
إِلَى مَالِكِ
بْنِ
يُخَامِرَ
أَنَّ
مُعَاذَ بْنَ
جَبَلٍ
حَدَّثَهُمْ
أَنَّهُ
سَمِعَ
رَسُولَ اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَقُولُ مَنْ
قَاتَلَ فِي
سَبِيلِ
اللَّهِ
فُوَاقَ
نَاقَةٍ
فَقَدْ
وَجَبَتْ
لَهُ
الْجَنَّةُ
وَمَنْ سَأَلَ
اللَّهَ
الْقَتْلَ
مِنْ
نَفْسِهِ صَادِقًا
ثُمَّ مَاتَ
أَوْ قُتِلَ
فَإِنَّ لَهُ
أَجْرَ
شَهِيدٍ
زَادَ ابْنُ
الْمُصَفَّى
مِنْ هُنَا وَمَنْ
جُرِحَ
جُرْحًا فِي
سَبِيلِ
اللَّهِ أَوْ
نُكِبَ
نَكْبَةً
فَإِنَّهَا
تَجِيءُ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
كَأَغْزَرِ
مَا كَانَتْ
لَوْنُهَا
لَوْنُ
الزَّعْفَرَانِ
وَرِيحُهَا
رِيحُ
الْمِسْكِ
وَمَنْ
خَرَجَ بِهِ
خُرَاجٌ فِي
سَبِيلِ
اللَّهَ
فَإِنَّ عَلَيْهِ
طَابَعَ الشُّهَدَاءِ
Muaz b. Cebel'den rivayet
edildiğine göre o,
Rasûlullah (s.a.v.)'i
şöyle buyururken işitmiş:
"Kim devenin iki
sağımı arasındaki süre kadar Allah yolunda savaşırsa, onun için cennet(e
girmek) kesinleşir. Kim de içinden gelerek, sadâkatle Allah yolunda şehid olmak
ister de sonra (yatağında) ölür veya öldürülürse, ona şehid sevabı vardır.”
(Ravi) İbnü'l-Musaffa
buraya (Hz. Nebi'den naklen şu cümleleri de) ilave etti:
"Kim Allah yolunda
(düşmandan) bir yara alırsa, ya da (Allah yolunda bir kaza geçirerek)
yaralanırsa o yara, kıyamet gününde dünyadaki en derin haliyle getirilir. Rengi
zâferan rengi, kokusu da misk kokusudur. Kimin vücudunda da Allah yolunda iken
bir çıban çıkarsa, (bu çıban) o kimsenin üzerine şehitlik mührü olur."
İzah:
Tirmizî,
fedailu'l-cihâd; Nesâî, cihad; İbn Mâce, cihad; Darimi, cihâd; Ahmed b. Hanbel,
II, 442, 524; IV, 387; V, 230, 235, 244.
Hadis sarihlerinin
açıklamalarından anlaşıldığına göre "fuvak" kelimesi sağmal bir hayvanın iki sağımı arasında geçen
süre anlamına gelir. Bir başka ifâde ile sağmal hayvan sağılırken yavrusuna
saklamak için sütünü memesinden bırakmaz. Sütünü bırakması için bir ara yavrusu
onu emmeye bırakılır. Yavrusunu gören hayvan sütünü bırakıverir. îşte bu anda
tekrar sağmaya başlanır. İşte bu iki sağım arasında geçen zamana
"Fevâk" veya "fuvak" denir. Sabah sağımı ile akşam sağımı
arasında geçen süreye "fevak" denildiğini söyleyenler bulunduğu
gibi, bir kap sütle dolunca o kabı kaldırıp diğer bir kaba sağmaya başlayıncaya
kadar geçen zamana da "fuvak" denildiğini söyleyenler de vardır.
Burada bu kelime ile
anlatılmak istenen şey;
Allah yolunda ihlasla
savaşan bir kimsenin, yaptığı savaş, çok kısa süreli de olsa, Allah'ın lütfü
ile cennete girmeye hak kazanacağıdır.
Metinde geçen
"cerh" kelimesi yara manasına gelir. "Nekbe" kelimesinin de
aynı şekilde yara manasına geldiğini söyleyenler vardır. Bazılarına göre
"cerh", düşmanın açtığı yara, "nekbe"de mücâhidin bir kaza
neticesinde kendi kendine açtığı yaradır. Hanefi ulemâsından Aliyyül-Kâri, bu
ikinci görüşü tercih etmiştir.[bk. AIiyyu'l-kârî, Mirkâtu'l-Mefatih, IV, 185.]
Biz de tercümemizde Aliyyü'l-kâri'nin bu görüşünü esas aldık.
Metinde geçen "O
yara kıyamet gününde dünyadaki en derin haliyle getirilir" anlamına gelen
cümledeki "O" zamiri, "nekbe" kelimesine dönmektedir.
Bilindiği gibi "nekbe" kelimesi diken batmak, taş değmek gibi
insanın kendi hatası sonucu aldığı küçük yaralar için kullanılır. İşte sözü
geçen zamirin bu nekbe kelimesine dönmesinde, Allah yolunda kendi hatası sonucu
aldığı ufak yaralarla cennete girmeyi hakkeden bir gazinin, düşmanın kılıcıyla
veya başka bir sebeple Allah yolunda alacağı büyük yaralarla çok daha büyük
makamlara erişebileceğine işaret vardır.
Aliyyül-Kâri'nin
açıklamasına göre ise, bu zamir hem "cerh", hem de "nekbe"
kelimesine dönmektedir. Cerh ve nekbe kelimeleri her ikisi de Allah yolunda
alınan bir yara, Allah yolunda başa gelen bir musibet olmaları cihetiyle netice
itibarıyla aralarında bir benzerlik vardır. Bu bakımdan bir zamirle ikisine
birden işaret edilmiştir. "Altun ve gümüşü yığıp da Allah yolunda sarf
etmeyenler var ya..."[Tevbe 34] mealindeki âyet-i kerimede olduğu gibi.